1992 yılında Zonguldak Kozlu'da meydana gelen grizu patlamasında 263 işçimiz hayatını kaybettiğinde kızgınlık, kırgınlık ve duygusallıkla “GRİZU PATLAMALARI OLMASIN, İŞÇİLERİMİZ ÖLMESİN” başlıklı bir makale yazmıştım. O dönem yönetim kurulu üyesi olduğum Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Bülteninde yayınlanan yazımda grizu patlamalarının ve bu nedenle oluşan iş kazalarının nasıl önlenebileceğine değinmiştim.

Yıllar sonra 2014 yılında üst üste yaşadığımız kömür madenlerindeki iş kazaları, kızgınlık ve kırgınlık duygularını aşan bir ruh haliyle tekrar bu konuda yazma sorumluluğunu yerine getirme ihtiyacını ortaya koydu. Gelinen  noktada belki bir teselli olarak, artık, iş kazalarının kader olmadığı, doğal afet olarak açıklanamayacağı, mevzuat ve tekniğin gerektirdiği uygulamayı yapmayan ve gerekli önlemleri yerine getirmeyenlerin bulunduğu, oluşan iş kazalarından bunların sorumlu olduğu gerçeğini herkesin anlamış olmasıdır. Buna rağmen iş kazalarının önlenmesi için gündeme getirilen öneriler, çözümün henüz çok uzağında olduğumuzu göstermektedir.

Madenlerde, özellikle kömür madenciliğinde, tarihsel sürece baktığımızda iş kazaları nedeniyle akıl ve mantıkla açıklanamayacak boyutlarda bedeller ödediğimizi görmekteyiz. Ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği alanında ilk yasal düzenleme olan “Dilaver Paşa Nizamnamesi” Zonguldak havzasındaki kömür ocaklarında çalışma koşullanın düzeltilmesini amaçlamıştır. İş sağlığı ve güvenliği konusunda ilk çalışmaların başladığı 1850 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nda, askeri amaçlı üretimlerin yanı sıra, daha çok el tezgâhları olarak gelişmeye başlayan sanayileşme, daha sonraları kömür ocakları ve madenler, demir yolu yapımı, tütün işletmelerinin katılımı ile sürmüştür. Bu dönemde çalışma koşulları oldukça ağır olup, çalışma süresi günde 16 saate kadar çıkmaktadır. Ayrıca, ağır işlerde kadın ve çocukların çalıştırılması da yaygınlaşmıştır. Bu yıllarda işçiler tezgâh başında uyuyup tezgâh başında yemek yemek zorunda kalmışlardır. Ereğli Havzası’ndaki kömür ocaklarında çalışan işçiler kısa sürede meslek hastalıklarına yakalanmışlar ve giderek artan iş kazalarında yaşamlarını yitirmişlerdir. Fransızlar tarafından işletilen kömür ocaklarında 16 saat çalışan çevre köylerden gelen işçiler, penceresiz ve sağlıksız barakalarda yatmışlardır. Beslenmeleri de son derece yetersiz olan işçiler, kömür ocaklarındaki sağlıksız koşullar nedeniyle kısa sürede kömür tozlarının yol açtığı pnömokonyoz hastalığına yakalanmışlardır.

Kömür ocaklarındaki çalışma koşullarının ağırlığı ve çok sayıda işçinin akciğer hastalıklarına yakalanması üretimde düşmelere neden olmuştur. Üretimi artırmak amacıyla 1865 yılında Madeni Hümayun Nazırı Dilaver Paşa tarafından bir tüzük hazırlanmıştır. Ancak padişah tarafından onaylanmadığı için bir tüzük niteliği kazanamamış olan Dilaver Paşa Nizamnamesi, çalışma koşullarına ilişkin olarak getirdiği düzenlemeler yanında, madende bir hekim bulundurulmasını da hükme bağlamıştır. Kömür madenlerinde çok sık görülen iş kazalarına ilişkin olarak ise bir hüküm getirilmemiştir. 100 maddeden oluşan Dilaver Paşa Nizamnamesi daha çok üretimin artırılmasına yönelik olmasına karşın, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ilk yasal belge olması açısından önemlidir.
1865’lerde başlayan kömür madenlerindeki çalışma koşullarının düzeltilmesi, meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler ve yapılan çalışmalar ne yazık ki yeterli olmamış ve bu günlerde üst üste yaşadığımız ve tüm toplumda büyük üzüntüye neden olan iş kazalarını önleyememiştir. Gerçekte durum bu kadar kötü mü? Bu soruya duygusal, kişisel değerlendirmeler yaparak cevap vermek yerine, somut ve sayısal değerlendirmelerle cevap vermek daha doğru olacaktır. Madencilik tarihimizdeki iş kazaları sayıları konunun ne kadar önemli olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

1941 ile 2013 yılları arasında sadece Zonguldak kömür havzasında, meydana gelen 401 bin 423 iş kazasında 399 bin 661 işçimiz yaralanmış, 3 bin 754 işçimiz de hayatını kaybetmiştir. Bu bölgedeki grizu patlamaları sonucu meydana gelen 10 ve daha fazla işçimizin hayatını kaybettiği iş kazaları ile bilgiler aşağıda belirtilmiştir.

  • 1942'de Armutçuk'ta 43,
  • 1947'de Kozlu'da 53,
  • 1954'de Kozlu'da 13,
  • 1955'de Karadon'da 54,
  • 1960'da Kozlu'da 25,
  • 1965'de Armutçuk'ta 10,
  • 1969'da Karadon'da 16,
  • 1972'de Kozlu'da 16,
  • 1975'te Karadon'da 13,
  • 1978'de Armutçuk'da 17,
  • 1983'te Armutçuk'ta 103,
  • 1983'te Kozlu'da 11,
  • 1992'de Kozlu'da 263,
  • 2010'da Karadon'da 30 işçimiz yaşamını yitirmiştir.

Zonguldak havzasındaki tablo olayın boyutlarını yeterince açık bir bicimde göstermesine rağmen ülkemizdeki diğer bölgelerde yaşanan madenlerdeki iş kazalarını da dikkate aldığımızda konunun ne kadar önemli olduğu herkesin anlayabileceği şekilde ortaya çıkmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre ülkemizde 2008 – 2012 döneminde iş kazalarından  kaynaklanan ölümlerin % 29,6’sı inşaat, % 6,28’i madencilik ve taş ocakçılığı sektörlerinde yaşanmıştır. Aynı dönemde iş kazaları sayılarına baktığımızda, iş kazalarının % 13,13’ü madencilik, % 10,41’i inşaat sektöründe meydana gelmiştir. Sektörler arasında doğru değerlendirme yapabilmek için yüz bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazası sayılarına bakmak gerekir. 2008 – 2012 döneminde yüz bin çalışan başına imalatta 6,9, tarımda 13,6, inşaatta 23,9 ve madencilikte 57,9 ölümlü iş kazası meydana gelmiştir. Başka bir deyişle madencilik sektöründe çalışan yüz bin işçiden her yıl ortalama 58’i iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Aynı dönemde madencilik sektöründe meydana gelen iş kazalarının % 88,8’i, iş kazası sonucu ölümlerin ise % 52,2’si kömür madenlerinde gerçekleşmiştir.
2014 yılında Soma ve Ermenek ile diğer kömür madenlerinde meydana gelen iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı, yılın ilk on ayında 356’a  ulaşmıştır. 2014 yılında yaklaşık 75 milyon ton kömür üretileceği dikkate alınırsa, ülkemizde milyon ton kömür başına düşen ölüm oranı 2012 yılındaki 0,28 değerini aşarak 4’e çıkacaktır. Bu oranla milyon ton kömür başına düşen ölüm oranı Çin’in 3,92 değerinin bile üzerine çıkmış olacaktır.
Sonuç olarak bu tablo kabul edilemez ve sürdürülebilir değildir. Acil olarak maden sektöründe özellikle kömür madenciliğinde kapsamlı ve köklü değişim ve dönüşümler gerçekleştirilmeli, bu konuya bakış ve yaklaşım tamamen değiştirilmelidir. Bu konuda yapılması gerekenler ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, günü kurtarmaya yönelik yüzeysel yaklaşımlar ve düzenlemeler sorunları çözmeyecek daha ağırlaşmasına neden olabilecektir. Bu nedenle günümüzdeki bilimsel teknolojik imkanlar kullanılarak köklü ve kalıcı önlemler alınmalı, en önemlisi de bu konuya bakış tamamen değiştirilmelidir. İş sağlığı ve güvenliğine gönül verenler, hatta hayatını adayanlar, yaşanan acı olayların utulmaması için bu konuyu sürekli gündemde tutmalı ve geliştirdiği çözüm önerilerini toplumla paylaşmalıdır. Başta madencilerimiz olmak üzere tüm çalışanlarımıza kazasız sağlık günler diliyor, iş kazalarının önlenebileceğini tekrar vurgulamak istiyorum.